🦔 Kirpinizi bulmak: Tek büyük şeye ulaşmak
İnsanlar ikiye ayrılır; tilkiler ve kirpiler.
Birkaç zamandır aklımı kurcalayan bir soru var.
Benim kirpim nedir?
Bu soruyu sormanın ve cevabının peşine düşmenin, her birimiz için önem taşıdığına inanıyorum.
Kirpi meselesi filozof Isaiah Berlin’in “Kirpi ve Tilki” (The Hedgehog and the Fox) adlı ünlü denemesiyle hayatıma girdi ve Jim Collins’in İyiden Mükemmel Şirkete isimli kitabıyla netleştirildi.
Denemesinde Berlin, düşünürleri ve sanatçıları iki gruba ayıran bir metafor yaratır:
“Tilki pek çok şey bilir ama kirpi tek büyük şey bilir.”
“Kirpi” her şeyi tek bir büyük fikir veya ilkeyle ilişkilendirenleri temsil eder, örneğin, Platon ve Dostoyevski.
Platon’un kirpi olmasını sağlayan temel fikir, idealar kuramı ve bunun üzerine kurduğu ideal düzen arayışıdır. Platon’a göre gerçek bilgi, değişmeyen ve mükemmel olan “idealar”a yani soyut varlıklara ulaşmakla elde edilir. Dostoyevski’nin büyük fikri ise insanın ahlaki ve ruhsal özgürlüğü üzerinedir. Romanlarının çoğu, insanın seçimleri, günah ve özgür irade arasında verdiği mücadeleler etrafında döner.
“Tilki” ise dünyayı birçok farklı, bağımsız ilke veya fikirle açıklamaya çalışanlardır, örneğin, Aristoteles ve Shakespeare.
Aristoteles, felsefe tarihinde sistematik düşünceyle tanınsa da, tek bir evrensel ilkeden yola çıkarak tüm olguları açıklama peşinde değildi. O, biyoloji, siyaset, etik, mantık ve metafizik gibi alanlarda farklı yaklaşımlar geliştirerek çok yönlü ve çoğulcu bir düşünme tarzı benimsedi. Shakespeare ise, eserlerinde çok farklı insan tiplerini, ahlaki sorunları ve toplumsal ilişkileri çarpıcı bir çeşitlilikle işledi, tek bir temel ilke veya fikirden yola çıkmadı.
Kirpi konseptini Jim Collins ise, “Good to Great” (İyiden Mükemmele) kitabında şirketlerin iyiden mükemmele evrilişini açıklamak için kullandı. Ona göre, kirpi kavramıyla bir şirketin iyi olmaktan mükemmel olmaya geçiş yapmasını sağlayan şey, derin bir kavrayışla ortaya çıkan basit ve net tek bir fikirdi.
İyiden mükemmele geçen şirketler, tıpkı kirpi gibi, en iyi oldukları şeye bağlı kalır ve dikkatlerini dağıtan her şeyden kaçınırlar.
Mobil cihazlarımıza bağımlı yaşadığımız, dikkatimizin sürekli dağıldığı günümüzü, yüzyıllar öncesinden öngörerek harcanan zamanla ilgili yorumunu dile getiren Antik Yunan stoik düşünürlerinden Seneca şöyle demiştir;
“Hayat kısa değil, biz onu boşa harcıyoruz.”
Peki biz bu muhteşem hayatı boşa harcamamak için kirpi konseptini kendi hayatımızda nasıl kullanabiliriz?
Kirpinin üç kesişen çemberi
Kirpinizi bulmak için, üç temel soruyu temsil eden üç kesişen çemberi anlamanız gerekir:
1. Dünyanın en iyisi olabileceğiniz şey nedir? (Ve aynı derecede önemli olarak, dünyanın en iyisi olamayacağınız şey nedir?).
Bu soru, sadece temel yetkinliğe sahip olmanın ötesine geçer. Temel yetkinliğe sahip olmak, otomatik olarak o alanda dünyanın en iyisi olabileceğiniz anlamına gelmez.
Bu, genetik veya Tanrı vergisi bir yeteneğe sahip olduğunuz ve bu yeteneği uygulayarak potansiyel olarak dünyanın en iyilerinden biri olabileceğiniz işi yapmanız anlamına gelir. Bu sorunun cevabı beraberinde, “Bunun için doğmuşum gibi hissediyorum” düşüncesini getirmelidir.
Sadece iyi olduğunuz bir temel yetkinliğin ötesine geçer; gerçekten de herkesten daha iyi olma potansiyelinizin olduğu alanı bulmayı gerektirir
Örneğin Jeff Bezos, Princeton’da okurken matematik ve fizik alanında iyi bir kariyer yapma hayaliyle eğitim hayatına başlamış, fakat üniversite yıllarında çok daha yetenekli insanların doğuştan gelen özel bir zekâya sahip olduklarını fark edip bu sevdasından vazgeçtiğini açıkça ifade etmiştir.
Bezos, Princeton’da fizik okumak isterken, bir odasındaki arkadaşlarıyla karmaşık bir diferansiyel denklem üzerinde saatlerce uğraşmış ama çözüm bulamamışlardır.
Soruyu en zeki olarak tarif ettiği arkadaşına götürdüklerinde, bu kişi çözümü dakikalar içinde bulmuş ve detaylarını açıklamıştır.
Bu olay üzerine Bezos, çok iyi bir teorik fizikçi olmak için sadece çalışmanın değil, olağanüstü bir doğuştan yetenek gerektiğini anlamış ve alan değiştirerek mühendislik ve bilgisayar bilimine yönelmiştir.
Uyarayım, bu sorunun doğru yanıtına ulaşmak, egonuzu bir kenara bırakıp acımasız gerçeklerle yüzleşmeyi gerektirebilir.
2. Ekonominizi en iyi şekilde ne yönlendirir?.
Yani faturaları ödemenizi sağlayan para nereden gelmektedir?
Collins kitabında, iyiden mükemmele geçen şirketlerin sağlam nakit akışı ile kârlılıklarını sürdürebilecekleri bir anlayışa sahip olduklarını belirtir. Bu şirketlerin özellikle, ekonomileri üzerinde en büyük etkiye sahip olan tek metriği keşfettiklerini ve bunu merkeze aldıklarından bahseder. (örneğin; “x” başına kâr veya nakit akışı).
Sosyal sektörlerdeki kuruluşlarda ise, ekonomi paradan ziyade kaynak merkezi haline gelir. Kritik soru, misyonlarına göre üstün performans sağlamak için sürdürülebilir bir kaynağı (sadece para değil, aynı zamanda zaman, duygusal bağlılık, gönüllü katkılar ve zihinler) nasıl geliştirecekleridir.
Sizin içinse bu sorunu yanıtı öyle bir iş olmalıdır ki, karşılığında size ödeme yapıldığında “Bunun için bir de bana para mı veriyorlar? Rüya mı görüyorum?” demenizi sağlamalı…
3.Derinden tutku duyduğunuz şey nedir?.
Bu, sırf yapma sürecinden keyif aldığınız ve tutku duyduğunuz işi yapmanız demektir. “Sabah kalkıp işe başlamayı dört gözle bekliyorum ve gerçekten değer yarattığıma inanıyorum” hissiyatını vermelidir.
Buradaki amaç, tutkuyu tetiklemek değil, zaten tutkulu olduğunuz şeyi keşfetmektir.
Henüz daha yeni izlediğim David Holmes: The boy who lived belgeselinden örnek vermek istiyorum. David, çok yaramaz, çok enerjik, aksiyonu seven ve sürekli tehlikeli diyeceğimiz hareketler peşinde koşan bir çocukken bir gün dublör olacağı hayalini kurar. Gerçekten de olur. Harry Potter film serisinde Harry Potter’ı canlandıran Daniel Radcliffe’in baş dublörü olur. Talihsiz bir kaza ile sakatlanan David tüm belgesel boyunca “sadece dublör olmak istedim ve gerçekten bunu yaptığım için bana para ödemeleri bir rüya gibiydi” demeye devam etti. Her ne kadar sonu talihsizlikle bitse de, yarın bacaklarını hissetse koşarak işe gideceğinden bahsetmesi de oldukça etkiliydi, özellikle Harry Potter fanıysanız, bu dublörün hikayesini izlemenizi şiddetle öneririm.
Kirpinin önemi ve uygulanması
Kirpi konsepti, en iyi olma hedefi, stratejisi, niyeti veya planı değildir. Bu, sizin ya da kuruluşunuzun gerçekten en iyi olma potansiyeline sahip olduğu şeye dair bir kavrayıştır. Şirketler ve kişiler, neyin en iyisi olma potansiyeline sahip olduklarını egodan arınmış bir netlikle anlamalıdırlar.
Tabii ki bu anlayışa bir gecede ulaşılamaz. İyiden mükemmele geçen şirketlerin kirpi konseptlerini netleştirmeleri ortalama dört yıl sürmüştür. Bu, acımasız ve doğru sorular sormayı, şiddetli tartışmalar yapmayı, kararlı eylemleri ve suçlama olmaksızın otopsiler yapmayı içermesi gereken, doğası gereği tekrarlı bir süreç olmalıdır.
Mükemmel sonuçlar elde etmek için ise kirpinizle sıkı sıkıya uyuşmayan her diğer şeyi yapmayı bırakma konusunda disiplin göstermek gerekir. Odağınızı dağılmasını önlemeniz elzemdir.
Aradığınız kirpinizi bulmanız dileklerimle…
Hande.



Yazınızı çok beğendim. “Hayat kısa değil, biz onu boşa harcıyoruz.” bu cümleyi de hatırlattığınız için teşekkürler. Çok görünür bir yere hatırlatma olarak yazdım.
Çok zihin açıcı bir konu.
Düşünelim...